Ana içeriğe atla

Akademinin başı intihalle fena halde dertte!

 Akademisyenlerin asli görevlerinden biriside belki de en önemlisi bilimsel araştırmalar yapmaktır. Durun hemen itiraz etmeyin. "Ya öyle bir giriş yapmışsınız ki sanki akademisyenin başka işide mi var?" demeyin. Var tabi hem de nasıl. Akademisyenin görevini saymakla bitiremezsiniz. Görevlerinden bazısını konumuzu dağıtmadan şöyle özetleyelim. Akademisyenler öğretmendirler. Bölümlerde, Fakültede, Enstitüde veya Üniversitede Bölüm Başkanı, Dekan, Müdür, Rektör veya bunların yardımcısı olmak kabilinden İdarecidirler. Ulusal veya uluslararası bir derginin-gazetenin Editörü, hakemi veya en az yazarıdırlar. Laboratuvarda araştırmacıdırlar. Bazısı iyi televizyon programcısıdır :-). Değerlendirme jürisidirler, Koordinatördürler, komisyon, kurul üyesidirler vs. Hele bir de kurum dışı görevleri vardır ki hiç girmeyelim. Anlayacağınız akademisyenlik zor meslektir. 

Asıl meseleye gelecek olursak; dedik ya başta en önemlisi bilimsel araştırmalar yapmak ve bunları saygın camiada kendisine yer edinmiş ulusal veya ki genellikle uluslararası yayın kuruluşlarında yayınlamaktır. Bu yayınlar genellikle akademik dergilerde makale (bu makalelerinde çeşitleri mevcuttur) olarak yayınlamaktır. Yapılan çalışmalar literatüre kazandırılmış diğer çalışmaların üzerine devamı olacak şekilde gelişmeye ve yeniliğe yönelik yapılır. Çünkü sıfırdan birşey yapılması çok zordur vede mantıksızdır. Mevcut olanlar temeli oluşturur ve o temel üzerine yeni katlar çıkılır. Yaptığınız araştırmalarda yenilik çok önemlidir ve işin aslını oluşturur.Çalışmanın literatüre ne gibi katkıları olacağı onun omurgasını oluşturur. Demekki yenilik ve özgünlük önemli. Yeni kelimesini kullanmak biraz tehlikelidir. Bu durumda zaten bilim dilinde ikiye ayrılmış durumdadır. Yayın için sunulan çalışmaların çoğusu İngilizcedir. Bu nedenle bilimin dili İngilizcedir diye bir söylem ve kült kanaat oluşmuştur camiada. Akademik İngilizcede yeni kelimesi iki kısma ayrılır dedik. Bunlar, eğer bir şeyi ilk defa sıfırdan siz söylüyorsanız tercih edeceğiniz kelime "New" yani yeni olmalıdır. Bir çalışmaya bu tabiri kullanmak çok zordur. Çünkü daha önceki hiç bir çalışmayla alakalı olmaması gerekiyor. Fakat yanlış kullanımları mevcuttur. İşin %99'luk kısmını kapsayan yeni kelimesinin diğer yarısı da "Novel"dır yani yenilik. Elimizde kalan Türkçe ile açıklamak çok zor çünkü artık tüm eş anlamlı kelimeleri birleştirdik. Fakat onlar aynı anlamlı değildi! Yine konuya biraz Osmanlıcadan yardım alarak devam edecek olursak kelimenin bizde ki karşılığı "İstinbat" (Konu bu kısımda Osmanlıca uzmanının yardımına muhtaçtır) yani elde ki delillerden yeni hükümler çıkarmaktır. Belki daha açıklayıcı bir ifadeyle Müceddidliktir. Mevcutu koruyarak yenilemek, tazelemektir. Tabi akademisyen bu kelimenin biraz daha üstüne çıkabilir. Bunuda şöyle ifade edecek olursak; Mevcut eskiyi alıp ona yeni şeylerde katabilir. İşte bu "Yenilik" kısmı literatüre Akademisyenin katacağı faydadır.

Yani kısaca akademisyen alanıyla ilgili önceki çalışmalardan kopmamalıdır ki güncel ve son hali takip edebilsin, aynı zamanda işin son boyutuna yeni fikirler ve katkılar sunması da beklenir ki buda onun özgün olarak var oluş amacını oluştursun. 

İşte işin bir nevi eski ile yeni arasında ki köprü vazifesi gören bu kısmı çok ince bir çizgi ile ayrılmıştır. Bu ince çizgide şimdilik bırakalım; bir miktar intihal konusuna değinelim.

İntihal nedir?

Kökeni Arapça olan İntihal kelimesi, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğe göre “aşırma” manasına gelmektedir (TDK, 2020). Yine, Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlükte "aşırma"; “Başkalarının yazılarından bölümler, dizeler alıp kendisininmiş gibi gösterme veya başkalarının konularını benimseyip değişik bir biçimde anlatma, intihal” şeklinde ifade edilmiştir (Yavuzdoğan, 2017). 

Tanımlarda geçen ifadelere göre başkasına ait bir telifi, eseri, araştırmayı, besteyi, kitabı vs. kendisine nispet etmektir, İntihal. Yani intihale giden yol kaynak göstermemekten geçmektedir. Başkasına ait olan bir fikre, yayına kendi namımıza sahip çıkmaktır. Bu kabilden hissedilebilir bir şekilde başkasına aidiyeti olan çalışmalarda intihal yapılmıştır denir. 

İntihal yani aşırma çok çeşitli yöntemlerle yapılabilir. Yine literatürde konuyla ilgili birçok yayın, tanım ve tasnif bulunabilir. İşin bu kısmı farklı bir çalışma alanı başlı başına.

Şimdi iş özetlenecek olunursa,

Bir araştırmacı yapacağı çalışmada eskiden kopuk olmamalıdır. Bu hem zaman kaybetmemesi hemde saçma işlere hatta belkide daha önce bulunmuş veya denenmiş ama olmamış bir fikir içinde bocalamaması için elzemdir. İkincisi yaptığı bu çalışma mevcut eski çalışmaya yenilik getirmeli ve literatürde tuğla üstüne tuğla koymalıdır. Bu da özgünlük açısından şarttır. Bu ikisi arasında yukarıda bıraktığımız ince çizgide bu geçiş esnasında yazarın veya araştırmacının mevcut literatürden ne kadar istifade ettiğidir. Eğer fazla ederse çalışmasının büyük bir kısmı diğerlerinin çalışması olacaktır. Eğer makalede eskiden istifade etmez veya az ederse çalışma özgün olabilir lakin bu sefer her şeyi kendi bulmuş gibi yazması gerekir ki buda yayını değerlendiren Editör ve hakemlerin sıkı eleştirilerine maruz kalacaktır. Yayın veya çalışma bu ikisi arasında ince bir çizgide dengede olmalıdır. 

Burada sorulacak soru "Bu ince çizgiyi kim veya hangi kuruluş belirleyecektir?" sorusu olacaktır. İntihal Sistemi, konu hakkında yapılan bilimsel çalışmalarla, ulusal-uluslararası kurumların kıstasları ile kendine bir genel kabul oluşturmuş durumdadır. Süreç büyük yayın kuruluşlarının ve devlet kurumlarının üstün belirleyiciliği ile gitmektedir. Genel kanı %30 değerinin altında benzerlik ihtiva eden ve diğerlerine ait kısımlara uygun atıf yapılarak sunulan araştırmaların veya fikirlerin veya yayınların intihal içermediği yönündedir. Bu genel bir kanıdır. Farklı uygulamaları ve kabulleri olan kurumlar elbette vardır. Sorunda tam buradadır. Kurumların farklı uygulamaları, hızla değişen temayüller akademisyenlere ve yazarlara büyük zorluklar çıkarabilmektedir. Bugün %30 olan değerde kabul görmüş bir yayın 5 yıl sonra intihal değerleri %20'lere düştüğünde zamanının kişileri tarafından intihal yapmış yaftasına çarptırılması kaçınılmaz bir hale gelecektir. Oysa akademik yükselmelerde bu yayınlar sürekli atanma şartları olarak kullanılmaktadır.

Diğer önemli bir hususta verilen bu değerlerin yazılım programları aracılığı ile oluşturulmasıdır. Bu programlara yüklenen çalışma yayınlanmadan önce diğer mevcut tüm literatürle bu programların kapasitesi ölçüsünde kıyaslanır.Bu programlardan en meşhur ve yaygın olanları intihal.net, Ithenticate, Turnitin, Crossref ve Urkund'dur. Program tarafından bir benzerlik oranı sunulur. Yani burada programın algoritması çok önemlidir. Program neyi intihal görüyor veya neyi görmüyor kısmı bilim dünyasının geleceğini tayin ediyor. Hepimizin günlük hayatta daha sık kullandığımız kelimeler vardır. Bu bilim dilinde de ilgili alan için böyledir. Yani o çalışmayı anlatabilmek için o kelimeleri kullanmaya o bilim literatürüne, bilim sözlüğüne ihtiyacınız vardır. Fakat bu programlar bu kelimeleri ve belli ardışık dizilimlerini veya algoritmasına göre intihal kabul etmektedir. Bu durumda akademisyenler ve yazarlar benzerlik engelini aşmak için farklı kelimelere ve lisana yönelebiliyorlar. Bu durumda Bilim Dilinde takip edilemez hızlı kaymalara sebep olmaktadır.

İnsan kelimeleri kadar düşünür hayal eder. O kelimenin oturmuş bir çağrışımı vardır kişide. Literatürde de kabul görmüş ve başka kelimeyle karşılanamaz ve sözlük oluşturmuş sağlam bir dil vardır. Tabi bu sayılan sebeplerle eski kelimeler yerini intihale takılmayacak yeni kelimelere bırakmakta bu da sunulan çalışmada ne kastedilmek istendiğini tam olarak ortaya koyamamaktadır. Gözlerden kaçan bu durum Bilim Dilini hızlı bir tahribata uğratmaktadır. 

Oysa intihal durumu "birebir aynı cümle, paragraf veya yayının, atıf gösterilmeksizin kullanımında" söz konusu olmalıdır. Genel bir yüzde dilimine bakarak yapılan değerlendirmeler acımasızca içeriği ve fikri yok etmek anlamlarına gelebilir. Özgün bilimsel içerik bir grup insan tarafından oluşturulmuş ve yarın değişebilecek yapıda olan belli başlı programların yüzdelik oranlarına feda edilmemelidir. Devletler kolay ve uygulanabilir referans-kaynak-atıf verme protokolleri oluşturmalıdır. Çok teferruata inmeden, kişinin özlük haklarını koruyan, kolay bir referans-kaynak verme sistemine ihtiyaç vardır.



Bu makaleyi kaynak gösterin:

Fahrettin Eyüpoğlu, (2020). Akademinin başı intihalle fena halde dertte!, Mavi Gazete.



Kaynaklar

TDK, (2020). https://sozluk.gov.tr/?kelime=

Yavuzdoğan, S. (2017). İdari Yargı Kararlarından Hareketle “İntihal”. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 8(1), 225-254.  

Yorumlar

  1. Güncel ve önemli bir konu olan intihal problemi üzerine çok açıklayıcı bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık. Konuya her yönüyle değinerek sadece problemi anlatmakla kalmayıp çözüm sunmanız da ayrı güzeldi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Merhaba Dünya!

 Değerli Okuyucular, Giriş için biraz klasik bir başlık seçtik. Hatta çok klasik oldu :-). Olsun bakalım, sıradan ve klasik başlamak iyidir düşüncesindeyiz. Mavi Gazete olarak karşınızdayız. Tabi gazete derken bu noktada klasik gazeteleri kastetmiyoruz. Haber vb. içerikler verilmeyecek bu gazetede. Daha çok blog-gazete tarzı bir durum oluşturmak istedik. Öyle profesyonel bir durumda söz konusu değil. Açıkçası içimizi dökmek istedik. Sizlerle dertleşelim, sizlerin dertlerini dinleyelim. Bazen güncel konular ile ilgili yazılar klavyeye alalım bazende ilmi yeni adıyla bilimsel takılalım dedik.  Devir  akıllı mobil  cihazlar devri. Yedisinden yetmişine hepimiz dijital çağın gereksinimlerine ayak uydurduk diyebiliriz. Artık birer dijital okuyucularız. Ee birde ağzı olan konuşuyor durumu var ülkemde, biz niye susalım o halde :-). Çokta iddialı değiliz zaten. Serbest yazarlık bir nevi. Tek kişiye faydamız dokunsa kafidir vesselam.. Her insan kendine bir dünya. İç alemimizde neler yaşıyoruz ne

Neden artık küçük boyutlu cep telefonları üretilmiyor?

 Her geçen gün telefon boyutlarında kayda değer artışlar yaşanıyor. İncelikleri bakımından zarifleşen telefonlar ekran boyutları olarak devasa hale geldiler. İlk çıktıklarında trend küçülmeye yönelikti. En küçük telefonu üreten firma daha prestijli bir duruma geliyordu. Çünkü gaye ALO demekti ve bunu en ergonomik ve az yer kaplayarak yapan cihaz öne çıkıyordu.  Dokunmatik ekran telefonların hayatımıza girmesiyle süreç tersi yönde işlemeye başladı. Artık büyük ekranlı telefonlar makbul durumda. Peki ama taşıması zor olan bu cihazları tercih etmeyen kitle ne olacak?  Gerçekten kendinize uygun minik telefon bulmak zor. Bulsanız dahi premium veya özel seri üretim olacağından pekte fiyatları iç açıcı olmayacaktır. Yine firmalar kendi modellerine alternatif olabilecek kendi telefonlarını dahi satış politikası olarak getirmeyebiliyorlar. Örneğin Samsung'un Galaxy A40 modeli çok ince, zarif ve küçük bir telefon. Özellikleri bakımından orta giriş seviye olan bu telefon tatmin edici özellikl

Mikro Milliyetçilikten Nano Milliyetçiliğe: Bireysel Devletçikler

Hızla ilerleyen teknoloji ile hayatımıza giren yeni terimlerden ve en popüler olanlarından biride kuşkusuz "Nano" kelimesidir. Fizikteki anlamı metrenin milyarda biridir. Matematiksel ölçü olarak 1 nanometre = 10^-9 metredir. Ölçü sisteminde, Mikro'dan küçük Piko'dan ise büyüktür. Bundan 20 belki 30 yıl öncesine kadar teknolojik araştırmalar, keşifler, icatlar mikron seviyesinde yapılabiliyordu. Yani metrenin milyonda biri. O zamanlar popüler teknoloji mikron boyutlarında yapılan üretim üzerine odaklanıyordu. Mikro-çipler hala bugün bile bilim ve ürün dünyasında önemli yere sahiptir. Günümüzde artık dahada küçüğü zorluyoruz. En küçüğe ulaşıp o boyutlarda kontrolü sağlamak çabasındayız insanlık olarak. Çünkü küçüldükçe daha kompak ve zarif cihazları, daha da güçlü donanımsal özelliklerde üretebiliryoruz. Yine küçüğe gitmenin özellikle bir kaç yüz atomun bir araya geldiği nano boyutlar inmenin ilginç özellikleri de ortaya çıkardığı bugün bilim dünyasının yaygın çalışmal